Tarihi açıdan çok büyük öneme ve değere sahip bir coğrafyada, çam ormanları ve günebakan tarlaları arasında ilerleyen, zaman zaman denizle buluşan, sürmesi kolay ve çok keyifli bir bisiklet rotası.
Gelibolu
Yarımadası’nın Türk ve Dünya tarihi için önemi tartışılmaz. 1. Dünya Savaşı
sırasında müttefik devletlerin önce denizden geçmeye çalıştıkları, bunu
başaramayınca karaya asker çıkararak ele geçirmek için çaba sarf ettikleri,
ancak Yarbay Mustafa Kemal ve Türk birlikleri karşısında geri çekilmek zorunda
kaldıkları topraklar…
Bu zafer,
müttefik devletlerin planlarını bozmuş, İstanbul’un daha savaşın başlarında
işgal edilmesini engellemiş ve akabinde müttefiklerinden destek alamayan
Rusya’da Bolşevik Devriminin oluşum sürecini hızlandırarak Rusların savaştan
çekilmelerini sağlamıştır.
Bu topraklar,
o günlerde dünya tarihine mal olmuş çok kanlı çatışmalara sahne olduysa da
günümüzde artık barışın ve ülkeler arasındaki kardeşliğin en önemli sembollerinden
birisi haline gelmiştir. Biz Türkler, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’ni her yıl
coşkuyla kutlar ve şehitlerimizi saygıyla anarken, başta Avustralya ve Yeni
Zelanda olmak üzere İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleri 25 Nisan gününü ANZAC
(Australian and New Zealand Army Corps) Günü olarak anmaktadır. Bu önemli
günlerde yapılan uluslararası etkinlikler, her yıl tüm dünyaya savaşların kötü
yüzünü bir kez daha anımsatırken, dostluğun ve kardeşliğin değerini kuvvetli
bir şekilde vurgulamaktadır.
Bu yıl tatil
planlarımı yaparken, yanıma bisikletimi de almaya karar verdim. Bu sayede hem
tatil sırasında antrenmanlarımı aksatmamış olacak hem de farklı yerlerde ve
rotalarda bisiklet sürme olanağım olacaktı. Hele tatilimin ilk durağı Çanakkale
olunca az sonra ayrıntılı olarak bahsedeceğim keyifli sürüşü gerçekleştirme
şansına sahip olacaktım.
Gelibolu
Yarımada’sını iki parça halinde ve toplam 118 km’lik bir parkurda turladım. Bu
yazımda 67 km’lik, yarımadanın güney kısmını içine alan ilk bölümünü ele aldım.
Turumun
başlangıç noktası olarak Eceabat ilçe merkezini belirledim. Eceabat’a benim
yaptığım gibi Gelibolu’dan karayoluyla ya da Çanakkale şehir merkezinden kalkan
feribotlarla ulaşılabilir.
Tüm hazırlıklarımı tamamlayıp bisikletime bindikten
sonra Eceabat şehir merkezinden kuzeye, yani Gelibolu’ya doğru ilerleyen yola
çıkıp, yaklaşık 2 km sonra karşıma çıkan yol ayrımından sola, Kabatepe
istikametine, döndüm. Bu kavşaktan sonra yolun sol tarafında sizi Kilye Koyu
Ana Tanıtım Merkezi karşılıyor. Bu noktadan sonra tam batı istikametinde,
Kabatepe’ye doğru pedal basmaya devam ettim. Yolun bu kısmı görece düz, sağlı
sollu günebakan ve sebze tarlaları ile meyve bahçelerinden oluşuyor.
Hemen
belirteyim, son yıllarda bölgede yapılan yenileme çalışmaları sayesinde yarımadanın
bu kısmında yollar çok güzel ve pürüzsüz.
Sürüş güzergahının haritası ve profili
Yol
ayrımından yaklaşık 8 km sonra Kabatepe’ye ulaştım. Burada da, yolun sağ
tarafında, Çanakkale savaşlarında kullanılan çeşitli objelerin sergilendiği
Kabatepe Tanıtım Merkezi bulunuyor. Kabatepe aynı zamanda Gökçeada feribot
seferlerinin yapıldığı merkezlerden bir tanesi. Bu yıl gerçekleştiremedim ancak
seneye mutlaka bisikletimle Gökçeada’ya geçip orada da turlamayı planlıyorum.
Kabatepe Tanıtım Merkezi
Bu noktadan
sonra yaklaşık 10 km boyunca eğimin yer yer %3-4 civarında seyrettiği tatlı
tırmanışlar sayesinde bacaklarım da ısınmaya başladı. Tırmanışın sonuna ulaşıp inişe
başladıktan hemen sonra Çanakkale kara savaşlarında önemli cephelere tanıklık
etmiş Alçıtepe köyüne vardım. Turumun henüz başlarında olduğum için Alçıtepe
köyünde durmadan Seddülbahir istikametine doğru devam ederek inişi sürdürdüm.
Alçıtepe Köyüne Giriş
Özellikle bu
dilimin turun en zevkli bölümü olduğunu belirtmemde fayda var. Karşıdan esen
rüzgâra rağmen, hem pürüzsüz asfalt yolun tadını çıkarmak hem de yılın bu
döneminde sapsarı günebakan tarlaları arasında pedal çevirmek gerçekten de
heyecan vericiydi.
Uçsuz bucaksız günebakan tarlaları
İnişle devam
eden yolun sonunda beni Seddülbahir köyü karşıladı. Çanakkale Boğazı’nın
bittiği ve Ege denizi ile kucaklaştığı bu noktada kısa bir mola vererek
manzaranın tadını çıkardım. Bu molanın ardından Seddülbahir’i arkamda bırakarak
Çanakkale Şehitler Anıtı’na doğru ilerlemeye başladım. Yol tüm tur boyunca
olduğu gibi nefes kesici bir güzellikle devam ediyordu. Dipnot olarak, Alçıtepe-Seddülbahir-Abide
üçgeni içindeki tarım arazileri arasında ilerlerken kuvvetli çapraz rüzgârların
da varlığından söz etmem gerekir. Bu kesimde rüzgârı engelleyen ağaçlar nispeten
daha az olduğu için sürüşün zaman zaman zorlaştığını belirtmeliyim.
Yaklaşık 6
km sonra güneye doğru sapıp, Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe’ye çıktığımda,
Çanakkale’de hayatlarını kaybeden şehitlerimiz anısına inşa edilen ve 1960
yılında ziyarete açılan Çanakkale Şehitler Anıt’ına ulaştım.
Tüm azametiyle Çanakkale Şehitler Anıtı (ya da Abidesi)
Buralara
kadar gelmişken Anıt’ı ziyaret etmemek olmazdı. Bisikletimi hatıra eşya satılan
tezgâhların bulunduğu alana park edip 42 metre yüksekliğindeki Anıt’ın çevresinde
dolaştım ve bir kez daha Ulu Önder Atatürk ve Aziz şehitlerimizi yâd ettim.
Atatürk Heykeli
Molada su
takviyesi de yaptıktan sonra günün son tırmanışı için tekrar Alçıtepe’ye doğru
yola çıktım. 8 km ileride tepenin zirvesine ulaştıktan sonra genelde inerek
önce Behramlı köyüne ve sonra da Çanakkale Boğazı kıyılarına ulaştım. Yol
bundan sonra deniz kıyısını takip ederek, genelde düz bir şekilde Kilitbahir’e kadar
devam etti. Sol yanımda çam ormanlarının, sağ yanımda denizin kokusunu içime
çekerek yaklaşık 7 km sonra Kilitbahir’e ulaştım. Bu şirin köyde kısa bir mola daha
verdim. Sanki bu tur hiç bitmesin istiyordum. Sonra tekrar deniz kıyısı boyunca
yolu takip ederek Eceabat’a ulaştım ve bu müthiş maceranın sonuna geldim.